
Soma...
Daha Soma'nın Manisa'da olduğunu Manisalılardan başka pek kimse bilmiyorken, yani bu olay yaşanmadan önce, daha çok 'özelleştirme' politikalarını ve sonuçlarını tartıştığımız "New Right" konusunun bitişinde verilen recitation ödevimizi yaparken kullandığım fotoğraf... Bu en yenisi, çok değil olaydan bir gün önce kullandım ben bu fotoğrafı... Bir ay önce "Metropolis" ve dört beş ay önce de "Sixteen Tons" belgesellerinde de benzer fotoğraflar/resimler kullanmıştım.
Buradan nereye gelicem?
Diyorum ki... Dün de o şartlarda çalışıyordu o işçiler... Dün de oralarda, yerin yüzlerce metre altındaydılar... Bundan önce de o firma oradaydı, neden şimdi uyandık? Neden biz her şeyde felaketleri yaşadıktan sonra 'seferber' oluyoruz tabir-i caizse -bence değil ama-? Bence tabir-i caiz değil, çünkü biz seferber olmayı bilmiyoruz. Bizde seferberlik; twitler atıldı, profiller değişti, yazarlar yazdı; çizerler çizdi; medyanın her kanalı ve tümüyle sosyal medya kömür karasına boyandı, en iyi(!) ihtimalle Yasin filan okundu 'sayılar'la; ülkece üzülüyoruz, ki bir de "ulusal yas" ilan edildi... Her şey tamam. Üç beş gün sonra her şey eskisi gibi olacak, unutulacak. Ha pardon bir de olayın bir sene sonrasında ölen işçilerimizi rahmetle anacağız, onu da sayalım. Ve zamanla bu anmalar da unutulacak. E unutulacak tabi ama bir sonraki faciaya kadar....
Sonuç ?
Ölenler kayıtlara 'rakam' olarak geçiyor ve 'işçi'ler yine "girdi" olarak kalmaya devam eder iktisatta... Ya da; "workers (or labor force) are inputs in economics."
Evet, bütün bunlar olur biter ama hiçbir siyasi çıkıp ADAM GİBİ tartışmaz taşeronları, özelleştirmeleri, "iş güvenliği"ni, 'kapitalizm'i... Bizdeki en iyi şey; yardım yapma, para gönderme... Hiçbir kalıcı çözüm aranmaz. Biz ancak siyasilerimizin televizyonlardaki belediye başkanı-bakan tartışmalarını görürüz. Yok efendim 3 kişi değilmiş 5 kişiymiş; genç 15'inde değilmiş 19'undaymış... Soma'ya giden takviye 'polis'lerimiz de vardır bizim, evet, ambulans değil polis; siyasilerimizi korumak için... Tüm bu olan bitenin üzerinden siyaset yapanlarımız... Yani bir tarafta 'yandaş medya'nın olandan daha az göstererek hükümeti aklamaya çalıştığı diğer tarafta 'muhalif'lerin daha fazla suçlayabilmek ve kışkırtabilmek için fazla fazla verdiği ölü sayısı... E zaten ölen insanlar değil de rakamlarmış gibi konuşur oldu herkes...
Hepsi bu kadar mı? Hayır. Daha hiç bahsetmedik ihmalkarlıkları, denetimsizlikleri "kader" diye örtbas edip kestirip atan zihniyetten, "Haydi sokağa, Hazirandaki gibi hesap sormaya" diye atılan sloganlardan... Ama her şey bu kadar kötü değil, sedye kirlenmesin diye kirli çizmelerini çıkarmak isteyen işçinin tertemiz yüreğinden ve çıkar çıkmaz, belki daha üçüncü beşinci soluğunu yeni yeni alıyorken, eşi hamile olan arkadaşının çıkıp çıkmadığını soran güzel gönüllüden de bahsetmedik. Ölen baba başına düşen ortalama "yetim" sayısını hesaplama işine ise hiç girmedik.
İlk değildi son da olmayacak,
çünkü akıllanmıyor bu millet,
çünkü Rad/11 var.
'Ne çok acı var' diyen demiş. Acı var. Acınacak haldeyiz onun da acısı var.
Allah bizi düzeltsin!
Yorumlar
Yorum Gönder