“İnsan insana nasıl emanet edilir? Kalbine ekilmiş onca kötülük varken... Musa’lar Firavun’ların eline nasıl bırakılır? Nasıl bırakılır İbrahim’ler Nemrut’lara? Diri diri gömenlerin ellerinde kız çocukları!” diyerek çıkıldı yola... Çağın kirine inat; umutla... Örnek olmaya, kötülüklere karşı bir kalkan olmaya; sevdirmeye niyetle... Kimi zaman Bedir’de gibi, sınıftan bağırarak tekbirler getirerek çıkan çocukların zafer muştusuyla... Kimi zaman sesini kimseye duyuramamış ama bağırmaktan bitap düşmüş çaresiz bir edayla... Bir oda dolusu emanetle baş başa kaldığında, bir peygamber kıssası anlatırken belki de Nuh(as) ve oğlu gibi, fark edersin; çaban yetmeyebilir. Sınıfın kapısını kapattığında bütün kötüleri, bütün kötülükleri dışarıda bıraksan da şeytan içerden vurmayı bilir. Dünlerinin masumiyetine hasretle silerken nokta nokta kararmış sayfaların isini, pasını silgin yetmeyebilir. Defalarca kez namaza çağırdığın, cenneti hatırlattığın, kıldığımızda Allah’ın çok seveceğin...
Bâki kalacak birkaç hoş sadâ... Ölüp gittiğimde ardımda bir mezar taşından fazlasını bırakmak istiyorum zîrâ...